Bugünkü anlayışta, tarihi yapılar neredeyse tamamen yenilenip, eserin ve dolayısıyla malzemenin tarihe şahitliği mimari teferruatı ve yaşı ihmal edilerek, ekonomik bir metadan öte ruh ve manâ yüklemeden, eserin şahsiyetini ihmal eden, malzemenin üstünden geçen zamanın izlerini ve tarihi vasfını silen, eseri ait olmadığı bir şahsiyete büründürme keyfiyeti, sanki alternatifi olmayan bir moda haline gelmiştir. 20. yüzyıla kadar yapılar tamir edilirler, restore edilmezlerdi. Sanatçı ve mimar kendilerine tevdi edilen yapıya, yeniden öğrenilmesi, okunması ve buna göre düzeltilmesi icabeden eserler olarak bakmışlardır. Geçmişimizde restoratörler yoktu, meremmetçiler bulunmaktaydı.
Restorasyon faaliyeti sırasında zamanın malzemeye yüklediği mânâyı kaybetmeden eserlerin gerek plan ve gerekse mevcut detaylarıyla aslını yaşatmak restorasyon ve konservasyon çalışmalarımızda kabul ettiğimiz temel prensiptir. Tarihi eserleri mevcut kisvesinden tecrid ederek, yeni ve yabancı bir kisveye mahkûm etmenin düzgün bir restorasyon anlayışı olduğunu düşünmüyoruz.
Her projenin kendine özgü zorlukları olduğunun bilinciyle, mevcut yapının muhafaza edilerek ömrünün ve itibarının artırılması için koruma programlarımızı dikkatle ilerletmekteyiz. Tarihi kimliği korunacak binanın orijinal tasarımı ve mevcut durumunun değerlendirilmesiyle başlayan, geniş çaplı planlamayla devam eden etraflı bir süreç izlemekteyiz. Her proje için en müessir ve kalıcı çözümü ortaya koyabilmek amacıyla, tasarımın hassaslığını teknolojik yenilikçilikle dengelerken, bu hizmetleri gerçekleştirmek için uzun yıllardır birlikte olduğumuz sanatkârlar ve zanaatkarlar ile çalışmaktayız.